
Reggio Emilia Yaklaşımının Dayandığı Temel Görüşler
Reggio Emilia Yaklaşımı, eğitim anlayışını geliştirirken Jean Piaget ve Lev Vygotsky gibi ünlü eğitimcilerin kuramlarından büyük ölçüde yararlanmıştır. Proje tabanlı öğrenme modeli, Piaget’nin aktif öğrenme ve çocuğun kendi bilgisini inşa etme fikri ile Vygotsky’nin sosyo-kültürel öğrenme teorisi ve yakınsal gelişim alanı (Zone of Proximal Development - ZPD) kavramına dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre, öğretmenler çocukların kapasitelerini zorlayarak, ancak onlara rehberlik ederek öğrenmelerini desteklemelidir (Mooney, 2000; Akt. İnan, 2012).
Moulds (1996) ise, yapılandırmacı (constructivist) öğrenme kuramının, çocukların öğrenme sürecine aktif katılımını savunduğunu ve bunun Vygotsky’nin görüşleriyle örtüştüğünü belirtir. Yakınsal gelişim alanı (ZPD) kavramı, öğretmenlerin çocukların öğrenme süreçlerine doğru zamanda müdahale ederek onların ilerlemesine destek olmasını vurgular. Özellikle çocukların merak ve ilgilerinin en yüksek olduğu anlarda rehberlik edilmesi gerektiği ifade edilir.
Malaguzzi, Vygotsky’nin düşünce ve dil arasındaki güçlü bağını vurgularken, çocukların fikir oluşturma, plan yapma ve uygulama süreçlerini açıklamaktadır. Dil ve bilişsel gelişim arasındaki bu ilişki, çocuğun bilgiyi nasıl yapılandırdığını ve öğrenmenin hangi ortamda gerçekleşmesi gerektiğini anlamamıza yardımcı olmaktadır (New, 1993; Akt. İnan, 2012).
Vygotsky, öğrenmenin kişisel deneyimler ile sosyal etkileşimlerden bağımsız düşünülemeyeceğini savunur. Çevre, akranlar ve diğer bireyler, öğrenme sürecinde büyük bir etkiye sahiptir (İnan, 2012).
Piaget ise, öğrenmenin sadece bireyin içsel süreçlerinden veya dış dünyadan gelen bilgiden ibaret olmadığını, bunun yerine çocuğun dünya ile etkileşim kurarak bilgiyi yapılandırdığını ifade eder. Canlı ve cansız varlıklarla kurulan etkileşimler, çocukların merakını artıran ve öğrenmelerini şekillendiren unsurlar olarak görülmektedir. Piaget’ye göre, çocuklara bir konuyu öğretmenin en iyi yolu, onların merakını canlı tutmak ve onları zorlayıcı/geliştirici eğitim ortamlarıyla buluşturmaktır (Mooney, 2000; Akt. İnan, 2012).
Reggio Emilia teorisyenleri, bu yaklaşımı geliştirirken Piaget’nin bilişsel ve ahlaki gelişim aşamalarını da dikkate almıştır. Lev Vygotsky’nin, çocukların öğrenme sürecinde yetişkinlerin aktif bir rol oynaması gerektiğine dair görüşleri, Reggio Emilia eğitim anlayışının temel taşlarından birini oluşturmuştur (Epstein, 1999). Bu bakış açısına göre:
✔ Çocuklar, sosyal ortamlarda daha etkili öğrenirler.
✔ Akranlarıyla etkileşim kurarak bilgiyi daha güçlü bir şekilde içselleştirirler.
✔ Yetişkinler, çocukların öğrenme sürecinde rehber olarak yer almalıdır.
Bu görüşler doğrultusunda Reggio Emilia yaklaşımının temel eğitim anlayışı şekillenmiştir. Çocuğun gelişimi; genetik, yapısalcı ve ekolojik bir perspektifle ele alınır (Akt. Çiftçi, Sünbül, 2005).
İlişkisel Eğitim ve Çocukların Sosyal Gelişimi
Malaguzzi’ye göre (1998), çocuk, ebeveyn, öğretmen ve toplum arasındaki ilişkiler eğitimin temel noktasıdır. Eğitim yalnızca bilgi aktarmaktan ibaret değildir; aynı zamanda hayatın ve ilişkilerin paylaşıldığı bir süreçtir. Bu bağlamda:
✔ Çocukların öğrenme sürecinde iletişim çok önemlidir.
✔ Konuşma ve anlatım becerilerini desteklemek, onların dünyayı anlamalarına yardımcı olur.
✔ Çocukların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri ortamlar sunulmalıdır.
Rinaldi (1998) ise, çocukların esnek, yüksek potansiyelli ve başkalarıyla iletişim kurma isteğinde olduklarını belirtir. Sosyalleşmek, aktif olarak bilgi oluşturmak ve çevrenin sunduğu olanaklardan yararlanmak, çocukların doğal eğilimleridir (Akt. İnan, 2012; Gandini, 1997).
Reggio Emilia felsefesine göre, çocuklar küçük bilim insanlarıdır. Onlar:
✔ Merak eder, araştırır ve keşfeder.
✔ Sorgulama yoluyla öğrenir.
✔ Deneyerek bilgiyi yapılandırır.
Forman (2005), bu bağlamda Reggio Emilia’daki çocukları sürekli keşfetmeye çalışan araştırmacılar olarak tanımlamaktadır (Akt. İnan, 2012).
Reggio Emilia Okullarında Değerlendirme ve Öğrenci Gelişimi
Palentis (1994), Reggio Emilia okullarında geleneksel sınav ve değerlendirme sistemlerinin kullanılmadığını belirtmektedir. Burada önemli olan:
✔ Her çocuğun öğrenebileceği düşüncesine dayanan bir eğitim ortamı oluşturmaktır.
✔ Öğrencilerin zayıf yönlerinden ziyade güçlü yönlerine odaklanmaktır.
✔ Her çocuğun bireysel potansiyelini keşfetmesine yardımcı olmaktır.
Bu yaklaşım, özel gereksinimli çocuklara da yeni bir bakış açısı sunmaktadır (Akt. İnan, 2012).
Diana School'da staj yapan Cadwell’e göre, fikirler, materyaller ve mekânın birlikte ele alındığı çalışma yöntemi, Reggio Emilia okullarında 30 yılı aşkın süredir uygulanmaktadır. Bu model, çocukların, öğretmenlerin ve velilerin etkileşimiyle her geçen gün daha da zenginleşmektedir.
Reggio Emilia felsefesi, erken çocukluk eğitiminin merkezine estetik ve duyusal deneyimi yerleştirir. Cadwell’e göre İtalyan kültüründeki estetik anlayışı, Reggio Emilia okullarına da yansımıştır. Okullarda:
✔ Temizlik ve düzen ön plandadır.
✔ Doğal ve el emeğiyle üretilmiş objeler yaygın olarak kullanılmaktadır.
✔ Mekânlar, görsel estetiği destekleyecek şekilde tasarlanmıştır.
✔ Çocukların ve öğretmenlerin ifadeleri panolarda sergilenerek öğrenme sürecinin bir parçası haline getirilmiştir.
Bu yönleriyle Reggio Emilia, sadece bir eğitim modeli değil, çocukların kendilerini keşfetmelerine imkân tanıyan bir yaşam tarzıdır (Cadwell, 2011).